18 Ağustos 2013 Pazar

Azerbaycan Yüzey Şekilleri, Toplum Yapısı, Yakın Tarihi Nedir ?

aklindaki.blogspot.com
Kaskasya'nın güney kesiminde devlet, Hazar denizinin güney kıyısında yeralan Azerbaycan'ın yüz ölçümü 86 000 km² nüfusu 7 136 000, başkenti Bakü'dür.
YÜZEY ŞEKİLLERİ VE TOPLUM YAPISI
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin yüzey şekilleri kuzeyde Büyük Kafkas dağları, ortada Kura ve Aras ırmaklarının suladıkları orta ova ve güney batıda Küçük Kafkaslar'ın yaylalarından oluşur. İklim, yüzey şekillerine bağlı olarak büyük ölçüde değişiliklik gösterir; ama genel olarak, yazları sıcak, kışları soğuk kara iklimi egemendir. Azerbaycan halkının çok büyük bölümü, Azeriler'den oluşur. resmi dil Türkçe'nin kollarından Azerice'dir.

YAKIN TARİH
Şubat 1988'de Bakü yakınlarında Ermeniler ile Azeriler arasında çıkan çatışmalar sonucunda Sovyet birliklerinin müdahale ettikleri Azerbaycan'da Ekim 1990'da yapılan Azerbaycan Yüksek Sovyeti seçimlerinde, komünistlerin önderi Ayaz Muttalibov, cumhurbaşkanlığına seçildi. SSCB'de Gorbaçov'a karşı düzenlenen başarısız darbeden sonra, 30 Ağustos 1991'de bağımsızlık ilan edildi ve Muttalibov yeniden cumhurbaşkanlığına seçildi. Bağımsız, Devletler Topluluğu'na katılma kararı alması (Aralık 1993) üstüne, muhalefetin Bakü'de gösterilere başlaması ve Dağlık Karabağ'da Azeri-Ermeni çatışmasının şiddetlenmesi sonucunda, istifa etmek zorunda kaldı. Yerine getirilen, eski komünistlerden Yakup Memedov'un gene Dağlık Karabağ'daki Şuşa'nın Ermeniler'in eline geçmesi üstüne devrilmesinin ardından, Muttalibov yeniden cumhurbaşkanlığına geldiyse (1992) de, Azerbaycan Halk Cephesi'nin yğoun gösterileri karşısında bir kez daha görevden uzaklaştırıldı. 7 Haziran 1992'de yapılan seçimleri kazanan Ebulfeyz Bağımsız Devletler Topluluğu'ndan ayrılmasını Sağladı.
   Haziran 1993'te ayaklanan Albay Suat Hüseyinov'a bağlı birliklerin Bakü'ye doğru ilerlemeleri üstüne, Elçibey'in doğum yeri olan Orduabat'a (Nahçıvan) çekilmesi, Azerbaycan Parlamentosu'nun cumhurbaşkanlığı yetkilerini Parlamento başkanlığına getirilen Haydar Aliyev'e devretmesine yol açtı. Eski bir komünist olan Aliyev, Ebulfeyz Elçibey'in görevine devam edip etmesi konusunda 28 Ağustos'ta halk oylamasına gidileceğini açıladı. Öte yandan, yeni cumhurbaşkanı seçimlerinin en geç Eylül'de yapılması kararlaştırıldı. Bu arada, Fuzuli kentinin Ermeniler'in eline geçmesinden sonra, Moskova'da Boris Yeltsin'le görüşen  Haydar Aliyev (7 Eylül 1993), yaptığı açılamada ülkesinin bağımsız Devletler Topluluğu'na Katılacağını bildirdi ve Azerbaycan'a dönünce bu kararı uygulamaya koydu.

Ayasofya'nın Tarihi

aklindaki.blogspot.com
İstanbul'da Bizans kilisesi. Günümüzde müze olarak kullanılan Ayasofya kilisesi, Büyük Konstantinos II döneminde önce ahşap olarak yapıldı (360). Kentin en büyük yapısı olduğundan, "Büyük Kilise" diye anılırdı. Sonradan adı Hagia Sofia (Ayasofya) oldu. Bu ad incil'de, İsa'nın niteliklerinden biri olan "Kutsal Bilgelik" anlamına gelmekteydi. Yapı, 404'te, Patrik Khrysostomos'un sürgüne gönderilmesi üstüne çıkan büyük halk ayaklanmasında yıkıldı. Yerine ikinci kez gene ahşap bir kilise yapıldı (415). Bu da 532 yılında, Hipodrom'da başlayan Nika ayaklanmasında yakılıp yıkıldı. Bunun üstüne imparator İustunianos, kilisenin üçüncü kez yapılması için buyruk verdi. Yapının bir kez daha yanmasını önlemek için taştan yapılmasına ve imparatorluğun görkemini yansıtacak yücelikte olmasına karar verildi. Planı, dönemin ünlü ustaları Anthemios ve İsidoros'a çizdirildi. Ayasofya'nın bu sonuncu yapımında 1 000 usta ve 10 000 işçi çalıştı. Çalışmalar 25 Şubat 532'de başladı; kilisenin açılış töreniyse 537'de yapıldı.

   Bu yapı, bugünkü Ayasofya'dan farklıydı. Bitiminden 22 yıl sonraki büyük depremde (558), kubbenin doğu yönü bütünüyle çöktü ve önemli bir onarımdan sonra, 562'de bir kez daha tekrarlanan törenlerde yeniden açıldı.
   Ayasofya, bundan sonra da çeşitli nedenlerle birçok onarım gördü. Yapıya en büyük zarar, İstanbul'u yağmalayan (1206) Batı hıristiyanlarının Haçlı orduları tarafından verildi: Haçlılar, bütün kent gibi, bu anıtsal yapıyı  da yağmaladılar ve kilisedeki kutsal eşyaları sökerek, kırarak hayvanlarına süs yaptılar. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethedince (1453), 1206'dan beri harap ve bakımsız bırakılan Ayasofya'da ilk cuma namazını kıldı. Kilise büyük onarımlarla ve içinde yapılan küçük değişiklerle camiye dönüştürüldü ve Osmanlı İmparatorluğu süresince çok iyi bakım gördü.
   Cumhuriyet döneminde, Atatürk'ün isteğiyle Ayasofya, Bizans sanatını belirleyen bir müze haline getirildi (1935). Cami yapıldığında kapatılan mozaik ve duvar freskleri temizlenerek ortaya çıkarıldı. Yakın dönemde de, yeniden (1987-1988), Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan mahzenin duvar kalıntıları ortaya çıkarıldı.
   Ayasofya'da, güney galerisinin ardında 30 000 kitaplık bir kütüphane vardı. İznik çinileriyle süslü olan bu ek yapı, Osmanlılar döneminde yapılmış (1739-1742), ayrıca Türk mimarlığının en seçkin örneklerinden birini oluşturan bir şadırvan ile (1740), muvakkithane ve sıbyan okulu eklenmiştir.
   Ayasofya dikdörtgen biçiminde, kareye yakın planlıdır. Mihrapla birlikte boyu 80,9m, eni 70m'dir. Orta kesimde yükseklik 24,3m'dir. Dört büyük fil ayağına dayanan kubbenin çapı 33m'dir. Kubbenin yerden yüksekliği 55,6 m'yi bulur.
   Yapının bütün ağırlığını 107 sütun taşımaktadır. Bunların çoğu yeşil somaki mermerden, bir bölümü de vişne rengi Mısır porfirindendir. Alttaki sekiz yeşil somaki sütun, Efes artemis tapınağında getirtilmiştir. Geri kalan bütün mermerler, Marmara adalarındandır.
   Ayasofya genel görünümü, çizgilerindeki uyumu, orantılarıyla, kendinden sonraki bütün kubbeli yapıları etkilemiş olan gerçek bir mimarlık başyapıtıdır. Ayrıca iç süslemeleri, mozaikleri freskleriyle, insanlık tarihinin en büyük yapıtlarından birini oluşturur.

Ayakkabının Tarihi

aklindaki.blogspot.com
Ağaya giyilen giyim eşyası. İlk "ayakkabılar" ayağı korumak için tabana bağlanan ağaç kabuklarından, hayvan derisinden ya da saz saplarından oluşuyordu. Mısırlılar, palmiye ve papirus yapraklarını örerek sandaletler yapıyorlardı. Yunanlılar ve Romalılar tahta ya da deriden düz tavanlı ve bağcıklı sandaletler giyiyorlardı. Bu sandaletlerin yapılışında sağ ve sol ayak arasında bir fark gözetiliyor ve tabanlar ayağın kıvrımlarına göre kesilerek yapılıyordu. Romalılar yalınayak hemen hiç gezmezlerdi ve ayakkabının modelini önemserlerdi, çünkü bazı ayakkabılar giyenin toplumsal konumu gösterirdi.

   XIII. yy'da İngiltere'de modaya uyan erkekler, burunları uzun ve sivri ayakkabılar giyiyorlardı. Sivri uçlar sonradan öylesine abartıldı ki, ince zincirlerle dizlere tutturulmaya başlandı. sonunda bu tuhaf uzunluklar, bir yasayla düzenlendi: Krallık ailesinden olanların belli uzunlukta, sıradan insanların belli uzunlukta burunları olan ayakkabılar giymesine izin verildi. XV. yy'ın sonlarında bu moda sona erdi ve işlevsellik ön planda tutularak, tahta ayakkabıları yaygınlaştı. Elizabeth I döneminde kadınlar için daha dar ve yüksek topuklu ayakkabılar ortaya çıktı. Ayakkabılara fiyonk ve dantel gibi süsler yapıştırılmaya başlandı.
   XVIII. yy., Batı ülkelerinde Fransız etkisini başlattı. Kadınlar süslü, deri ya da ipek, yüksek ökçelere ayağın kemerinin altına yerleştirilmiş ayakkabılar giymeye başladılar. Fransız devriminden sonra klasik modaya dönüş oldu; düz ayakkabılar, sandaletler ve İngiliz tipi dayanıklı botlar giyilmeye başlandı.
   Eski Türkler, daha Orta Asya döneminde, deriden çizme ve çarıklar yapıyorlardı. Osmanlılarda ayakkabılar, Romalılar da olduğu gibi giyenin konumunu da gösterirlerdi: Çeşitli mesleklerden insanların ayakkabıları farklıydı.

16 Ağustos 2013 Cuma

Armstrong, Louis Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
ABD'li siyah trompetçi, şarkıcı ve orkestra şefi (New Orleans 1900-New York 1971). 13 yaşında, New orleansta Waifs topluluğunda çalmaya başlayan Louis Armstrong (takma adı Satchmo'dur), New Orleans ve Mississippi ırmaklarında çalışan gemilerde kornet çaldı.
   1922'de Şikago'daki King Oliver grubuna katıldığında ilk kez büyük bir dinleyici kitlesine ulaştı. 1923'te Oliver'la birlikte, siyah sanatçıların ilk yapıtlarından bazılarını plağa çaldı. 1925'te, Fletcher Henderson'un New York topluluğunda solo trompetçi olarak çaldıktan sonra Chicago'ya döndü ve kendi topluluğunu (Louis Armstrong Hot Five) kurarak, bu toplulukla plağa "Klasik Chicago Dixieland" diye adlandırılan parçaları çaldı.

  1932'de Armstrong başarılı Avrupa turlarının ilkini gerçekleştirip, radyo programlarıyla, oynadığı filmlerle ve televizyon filmleriyle, ününü dünyanın her yanına yaydı. Ayrıca, kendine özgü "şarkı sözleri yerine ritme uygun sesler çıkarmaya" dayanan üslubuyla, boğuk, kısık sesiyle şarkıcı olarak da en az trompetçiliği kadar ün yaptı

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Aşık Veysel Kimdir? Gerçek adı nedir? Yapıtları nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk halk şairi (Sivrialan, Şarkışla, Sivas 1894-ay.y. 1973). Bir çiftçinin oğlu olan Aşık Veysel (asıl adı Veysel Şatıroğlu'dur), yedi yaşındayken bir çiçek salgınında gözleri kör olunca, eline verilen sazla oyalanmaya çalıştı. İlk saz dersini Çamşıhlı Ali Ağa adlı birinden alıp, 1928'den sonra gezgin halk şairliğine balkayarak, Cumhuriyet'in onuncu yıldönümünde, üç ay yaya yürüyerek geldiği Ankara'da şiirlerini okudu (1933) ve ünü hızla yayuldı. O tarihten sonra Anadolu'nun birçok yerini gezip, büyük kentlerdeki aydınlarla ilişki kurdu; türkülerini ilk kez İstanbul radyosunda okudu. Ahmet Kutsi Tecer'in ilgisiyle şiirlerini yayınlayıp (1941-1944), önce Arifiye ve Hasanoğlan (1942-1944), sonra Eşkişehir Çifteler köy enstitülerinde halk türküsü öğretmenliği yaptı.


Çağımız halk şairlerinin en güçlülerinden sayılan Aşık Veysel, aşk, doğa, tasavvuf inançları, toplumsal gerçekler gibi çeşitli temaları halk şiiri geleneği içinde ustaca birleştirmiş, çağdaş kültürün verilerinden de yararlanarak, halk şiirinin dil, deyiş ve öz açısından zenginleşmesine katkıda bulunmuştur.

Yapıtları: Deyişler (1944), Sazımdan sesler (1949), Dostlar Beni Hatırlasın (bütün şiirleri, 1970)

6 Ağustos 2013 Salı

Karacaoğlan Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk halk şairi (XVII.yy.).Yaşamıyla ilgili bilgi bulunmayan Karacaoğlan'ın, kaynaklardaki bilgilerden ve şiirlerinden XVII. yy'da yaşadığı, Türkmen aşiretleri arasında yetiştiği, Çukurovalı olduğu, başta Anadolu, Osmanlı topraklarını dolaştığı, Rumeli'de bulunduğu, uzun süre yaşadığı sanılmaktadır. Tıpkı Yunus Emre gibi, mezarının bulunduğu yer konusundaki söylentilerde değişiktir.Sözlü Türk halk edebiyatında adına bağlanan ve XVI. yy. ile XX. yy. arasında oluşan "Karacanoğlan geleneği" içinde, gerçek yaşam öyküsünü saptayabilmek olanaksızdır.


Aşağı yukarı bütün cönklerde şiirlerine rastlanması, halk öykülerine girmesi, yaşadığı dönemde yalnız Anadolu Ve Rumeli'de değil, Azerbaycan ve Kırım'da da ün saldığını göstermektedir. Leh kökenli Ali Ufki'nin Mecmua-i Saz ü Söz (1648) adlı koleksiyonuna Karacaoğlan'ın iki türküsünü notalarıyla alması da, saray çevrelerinde de yapıtlarının çalınıp söylendiğini kanıtlamaktadır. Etkisi halk edebiyatını aşarak yazılı edebiyata da yansımış, Meşrutiyet, Cumhuriyet dönemlerinde halk şiirini örnek alan ya da halk geleneğini değerlendirmek Rıza Tevfik, Faruk Nafiz, Behçet kemal, Ahmet Kutsi,Cahit Külebi gibi şairleri etkilemiştir.


Karacaoğlan'ın şiirlerinde, divan ve tekke şiirinin etkisi görülmez. Aruzu hiç kullanmamış, hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde halkın konuştuğu dili işlemiş, daha çok koşma ve semai türlerini yeğlemiştir. Aşk, doğa sevgisi, gurbet temaları çevresinde yaşama, dünyaya bağlı bir şiir geliştirmiş, doğadan, çevresindeki canlı varlıklardan ve nesnelerden aldığı imgeler, benzetmelerle, Türk halk şiirinin günümüzde de eskimeyen en güzel örneklerini vermiştir.


Yaşamı ve şiirleri birçok araştırmaya, incelemeye konu aşan Karacaoğlan'ın 480 şiiri, Cahit Öztelli'nin Karacaoğlan, Bütün Şiirleri (1970) adlı yapıtında toplanmıştır.

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Ali Şir Nevai'nin Hayatı

Aklindaki.blogspot.com
 Çağatay şairi (Herat 1441-ay.y. 1501). Kiçkine Bahşi ya da Kiçkine Bahadır adıyla anılan,Timuroğulları'nın hizmetinde bulunmuş Gıyasettin Kiçkine'nin oğlu olan Ali Şir Nevai, süt kardeşi Hüseyin Baykara'yla
birlikte öğrenim görüp, Horasan hükümdarı Ebülkasım Babur tarafından korundu. Ebülkasım'ın ölümünden sonra (1457) Ebu Sait Mirza'nın hizmetine girip, ilgi görmeyince Semerkand'a giderek öğrenimini
tamamladı. Hüseyin Bakara Herat'ı ele geçirerek sultan olunca (1469), mühürdarlığa getirilip, Divan beyliği (1472), Esterabad valiliği yaptı (1487-1488). Resmi görevlerini bırakıp, sultanın nedimi olarak, devlet yönetiminde etkinliğini sürdürdü.Irta Asya'bub ve yetiştiği yüzyılın en büyük sanatçılarından sayılan Ali Şir Nevai, sanatı, bilgisi, düşünceleri ve yapıtlarıyla, büyün Türk edebiyatını etkilemiş, yapıtlarında, Fars dilinin egemen olduğu bir çevrede Türk dilinin zenginliğini göstermeyi, Türklük bilincini geliştirmeyi amaç almıştır.