18 Ağustos 2013 Pazar

D Vitaminin Yararları

aklindaki.blogspot.com
Süt ürünleri, karaciğer, vb. besinlerde bol miktarda bulunan, yağda çözünen vitamin. Güneş ışığının etkisiyle deride de yapılan D vitamini (yada kalsiferol), kemiklerin normal gelişmesi için gereklidir; ayrıca, incebağırsaktan kalsiyum ve fosfat emilimini artırır. Çocuklarda D vitamini yetersizliği bacaklarda eğilme ve kemiklerde gelişme bozukluklarıyla yansıyan raşitizm hastalığına, erişkinlerdeyse yaygın kireç yitimi ve kemik yumuşamasına yol açar. A vitamini gibi D vitamini fazlası da bedenden atılmayıp depolandığı için, aşırı alındığında zehirleyici etki gösterir.

Dünya'nın Yedi Harikası Nelerdir Kısa Bilgi

Eski Yunan ve Roma anıtlarında sözü geçen ve o dönemde dünyanın bilinen sınırlarını belirleyen yedi anıt. Çeşitli yazarlar tarafından sözü edilen (İ.Ö.V. yy'da Herodotos, İ.Ö.I yy'da Diadoros, vb.), ama tam anlamıyla Strabon'un Geographika (coğrafya) adlı on yedi kitaplık yapıtında ve Bizanslı mühendis Philon'nun Periton Hepta Theamaton (Dünyanın Yedi Harikası Üstüne) adlı yapıtında eksiksiz biçimde betimlenen bu "yedi harika" şunlardır: Mısır ehramları, Babil'in asma bahçeleri, Efes'teki Artemis tapınağı, Olympia'daki Zeus heykeli, Halikarnassos (bodrum) mausoleionu, Rodos heykeli, İskenderiye feneri.
aklindaki.blogspot.com
Mısır Ehramları: Mısır'da Cize'deki (ya da Gize) ve Sakkare'deki ehramlar (ya da piramitler), "dünyanın yedi harikası"nın en eskileridir. Firavunlar için bu tür anıtsal mezarlar yapma düşüncesi, III. sülaleden Coser (ya da Zoser) döneminde ortaya çıkmış, tasarımını mimar İmhotep'in yaptığı bu ilk ehramın yüksekliği 60 m'yi bulmuştur. içinde dehlizler ve ölü odaları bulunan bu ilk ehram, sonradan öbür firavunlar döneminde taklit edilerek, firavunların çoğu için bir çok ehram yapılmıştır. Bunların en tanınanları en büyük ehram olan Keops ehramı (yüksekliği 147m; tabanı 230 m²)ile Kefren ve Mikerinos'un ehramlarıdır.

Babil Asma Bahçeleri: Günümüze kalmamış olan Babil'in asma bahçeleri konusunda, eski Yun
aklindaki.blogspot.com
an efsanelerinde iki öyküye rastlanır. Bunların birincisine göre, bahçeler Asur kraliçesi Semiramis'in (Sammuramat,İ.Ö. 810'dan-805'e), ikincisine göreyse Nabukadonosor II'nin (İ.Ö. 605'ten-562'ye) buyruğuyla yapılmışlardır. Arkeolog Robert Koldevey, Babil'de yaptığı kazılar sırasında taraçalar üstünde kurulmuş bir bahçenin alt yapısını oluşturabilecek bir kemer bulmuştur. Ünlü İştar kapısının karşısında, 7m yüksekliğinde bir duvarın üstünde dikilmiş ağaçlardan oluştuğu sanılan Babil'in asma bahçelerinin ne zaman ortadan kalktığı bilinmemektedir.

Efes'teki Artemis Tapınağı: Efes'teki Artemis (Diana) tapınağı (ya da Artemision) tapınağı, İ.Ö. 560'a doğru Giritli Khersiphron ile oğlu Metagenes ve Sisamlı Theo
aklindaki.blogspot.com
doros tarafından yapılmıştı. Tabanı 55, 10x115, 14m ölçülerindeydi; çifgt sıra sütunlarla (önde 8, arkada9, yanlarda19) çevriliydi. içinde Artemis'in kült heykeli yeralıyordu. Batı yüzünde, Lidya kralı Karun'un (Kroisos) armağanı olan alt bölümleri kabartmalarla süslü sütunlar vardı. İ.Ö. 356'da Herostratos adlı bir rus hastası tarafından yakılıp, Kheirokrates tarafından yeniden yapıldı. Bu yeni yapı da Gotların akınları sırasında yıkıldı (İ.S. 263) ve taşları çeşitli yapılarda, özellikle de Ayasofya kilisesinin yapımında kullanıldı. Günümüzde yerinde yalnızca beyaz bir sütun vardır.
aklindaki.blogspot.com

Olympia'da Zeus Heykeli: Güzelliği ve boyutları bakımından Eskiçağ'da ün salan Olympia'daki Zeus heykeli, ünlü Atinalı heykelci Pheidias tarafından altın ve fildişinden yapılmıştı. (İ.Ö. 436-İ.Ö. 432). 10 m yüksekliğindeki heykelde, Zeus süslü bir tahtta oturur durumda, bir elinde zaferi simgeleyen kartal, öbür elinde asasıyla canlandırılmıştı. Günümüze kalmayan Zeus heykeli, bazı eski paralardaki ve arkeoloji kalıntılarındaki abartmalardan tanınmaktadır.



Halikarnassos Mausoleionu: Kari satrapı Mausolos için eşi Artemisia'nın Halikarnassos'ta (Bodrum) Yaptırdığı mausoleion (anıtmezar), döneminin ünlü
aklindaki.blogspot.com
mimarları Satyros ve Pythios tarafından İ.Ö. 355'ten sonra tamamlanmıştı. 60x80 m'lik bir alanı kaplıyordu. Yaklaşık 42m yüksekliğindeki mermerden anıt, Mausolos'un lahdinin bulunduğu yüksek bir taban üstünde, 36 sütunlu bir galerinin taşıdığı 24 basamaklı piramit biçiminde çatıdan oluşuyordu. Tepesinde dört atlı zafer anıtı ve bir heykel grubu vardı. Ünlü heykelciler Timotheios, Bryaksis, Leokhares ve Skopas'ın yaptıkları frizlerinde (günümüzde büyük bölümü İngiltere'de British Museum'dadır.), amazonların savaşları canlandırılmıştı. Günümüzde, 1966'dab başlanarak yapılan kazılarda 8x5 m boyutlarındaki mezar odası ile çevresindeki galeriler ve su kanalları ortaya çıkarılmıştır. Kazı alanının yanı başında, ortaya çıkarılan çeşitli mimarlık ve heykel parçalarının, anıtmezarın çizimlerinin ve 1857'de British Museum'a götürülen kabartmaların alçı kopyalarının sergilendiği bir müze vardır.

aklindaki.blogspot.com

Rodos Heykeli: Rodosluların, Demetrios Poliorketes'i bozguna uğrattıktan
(İ.Ö. 305) sonra, Güneş tanrısı ve Rodos'un koruyucusu Helios'a teşekkür etmek için diktikleri Rodos heykeli, İ.Ö. 292-İ.Ö. 280 arasında, Lindoslu Khares tarafından tuçtan yapılmış, taş ve demirle pekiştirilmişti. Beyaz mermerden 6-7, 5m yükseklikte bir taban üstünde, yüksekliği 36 m'yi bulunuyordu. İ.Ö. 266'ya doğru bir depremde yıkıldı ve İ.S. 653'te parçalanıp, eritildi. Günümüzde, gerçeği yansıttığı kuşkulu kopyalarından tanınmaktadır.



aklindaki.blogspot.com

İskenderiye Feneri: Eskiçağ'daki bütün deniz fenerlerinde taklit edilen İskenderiye feneri, İskenderiye limanının karşısındaki Pharos adasında, gemilere yol göstermesi için Ptolemaios I ve Ptalemaios II dönemlerinde, mimar Knidoslu Sostratos tarafından yapılmıştı (İ.Ö. 284-İ.Ö. 280). 122 m yüksekliğinde üst üste üç bölümden oluşan bir kule biçimindeydi. Tepesinde, önünde yakılan ateş sayesinde yaklaşık 50 km uzaklardan görülebilen bir metal ayna (Arkhimedes tarafından yapıldığı ileri sürülmektedir) yeralıyordu. Büyük Bölümü 1324'teki bir depremde yıkıldı.

Azerbaycan Yüzey Şekilleri, Toplum Yapısı, Yakın Tarihi Nedir ?

aklindaki.blogspot.com
Kaskasya'nın güney kesiminde devlet, Hazar denizinin güney kıyısında yeralan Azerbaycan'ın yüz ölçümü 86 000 km² nüfusu 7 136 000, başkenti Bakü'dür.
YÜZEY ŞEKİLLERİ VE TOPLUM YAPISI
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin yüzey şekilleri kuzeyde Büyük Kafkas dağları, ortada Kura ve Aras ırmaklarının suladıkları orta ova ve güney batıda Küçük Kafkaslar'ın yaylalarından oluşur. İklim, yüzey şekillerine bağlı olarak büyük ölçüde değişiliklik gösterir; ama genel olarak, yazları sıcak, kışları soğuk kara iklimi egemendir. Azerbaycan halkının çok büyük bölümü, Azeriler'den oluşur. resmi dil Türkçe'nin kollarından Azerice'dir.

YAKIN TARİH
Şubat 1988'de Bakü yakınlarında Ermeniler ile Azeriler arasında çıkan çatışmalar sonucunda Sovyet birliklerinin müdahale ettikleri Azerbaycan'da Ekim 1990'da yapılan Azerbaycan Yüksek Sovyeti seçimlerinde, komünistlerin önderi Ayaz Muttalibov, cumhurbaşkanlığına seçildi. SSCB'de Gorbaçov'a karşı düzenlenen başarısız darbeden sonra, 30 Ağustos 1991'de bağımsızlık ilan edildi ve Muttalibov yeniden cumhurbaşkanlığına seçildi. Bağımsız, Devletler Topluluğu'na katılma kararı alması (Aralık 1993) üstüne, muhalefetin Bakü'de gösterilere başlaması ve Dağlık Karabağ'da Azeri-Ermeni çatışmasının şiddetlenmesi sonucunda, istifa etmek zorunda kaldı. Yerine getirilen, eski komünistlerden Yakup Memedov'un gene Dağlık Karabağ'daki Şuşa'nın Ermeniler'in eline geçmesi üstüne devrilmesinin ardından, Muttalibov yeniden cumhurbaşkanlığına geldiyse (1992) de, Azerbaycan Halk Cephesi'nin yğoun gösterileri karşısında bir kez daha görevden uzaklaştırıldı. 7 Haziran 1992'de yapılan seçimleri kazanan Ebulfeyz Bağımsız Devletler Topluluğu'ndan ayrılmasını Sağladı.
   Haziran 1993'te ayaklanan Albay Suat Hüseyinov'a bağlı birliklerin Bakü'ye doğru ilerlemeleri üstüne, Elçibey'in doğum yeri olan Orduabat'a (Nahçıvan) çekilmesi, Azerbaycan Parlamentosu'nun cumhurbaşkanlığı yetkilerini Parlamento başkanlığına getirilen Haydar Aliyev'e devretmesine yol açtı. Eski bir komünist olan Aliyev, Ebulfeyz Elçibey'in görevine devam edip etmesi konusunda 28 Ağustos'ta halk oylamasına gidileceğini açıladı. Öte yandan, yeni cumhurbaşkanı seçimlerinin en geç Eylül'de yapılması kararlaştırıldı. Bu arada, Fuzuli kentinin Ermeniler'in eline geçmesinden sonra, Moskova'da Boris Yeltsin'le görüşen  Haydar Aliyev (7 Eylül 1993), yaptığı açılamada ülkesinin bağımsız Devletler Topluluğu'na Katılacağını bildirdi ve Azerbaycan'a dönünce bu kararı uygulamaya koydu.

Ayasofya'nın Tarihi

aklindaki.blogspot.com
İstanbul'da Bizans kilisesi. Günümüzde müze olarak kullanılan Ayasofya kilisesi, Büyük Konstantinos II döneminde önce ahşap olarak yapıldı (360). Kentin en büyük yapısı olduğundan, "Büyük Kilise" diye anılırdı. Sonradan adı Hagia Sofia (Ayasofya) oldu. Bu ad incil'de, İsa'nın niteliklerinden biri olan "Kutsal Bilgelik" anlamına gelmekteydi. Yapı, 404'te, Patrik Khrysostomos'un sürgüne gönderilmesi üstüne çıkan büyük halk ayaklanmasında yıkıldı. Yerine ikinci kez gene ahşap bir kilise yapıldı (415). Bu da 532 yılında, Hipodrom'da başlayan Nika ayaklanmasında yakılıp yıkıldı. Bunun üstüne imparator İustunianos, kilisenin üçüncü kez yapılması için buyruk verdi. Yapının bir kez daha yanmasını önlemek için taştan yapılmasına ve imparatorluğun görkemini yansıtacak yücelikte olmasına karar verildi. Planı, dönemin ünlü ustaları Anthemios ve İsidoros'a çizdirildi. Ayasofya'nın bu sonuncu yapımında 1 000 usta ve 10 000 işçi çalıştı. Çalışmalar 25 Şubat 532'de başladı; kilisenin açılış töreniyse 537'de yapıldı.

   Bu yapı, bugünkü Ayasofya'dan farklıydı. Bitiminden 22 yıl sonraki büyük depremde (558), kubbenin doğu yönü bütünüyle çöktü ve önemli bir onarımdan sonra, 562'de bir kez daha tekrarlanan törenlerde yeniden açıldı.
   Ayasofya, bundan sonra da çeşitli nedenlerle birçok onarım gördü. Yapıya en büyük zarar, İstanbul'u yağmalayan (1206) Batı hıristiyanlarının Haçlı orduları tarafından verildi: Haçlılar, bütün kent gibi, bu anıtsal yapıyı  da yağmaladılar ve kilisedeki kutsal eşyaları sökerek, kırarak hayvanlarına süs yaptılar. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethedince (1453), 1206'dan beri harap ve bakımsız bırakılan Ayasofya'da ilk cuma namazını kıldı. Kilise büyük onarımlarla ve içinde yapılan küçük değişiklerle camiye dönüştürüldü ve Osmanlı İmparatorluğu süresince çok iyi bakım gördü.
   Cumhuriyet döneminde, Atatürk'ün isteğiyle Ayasofya, Bizans sanatını belirleyen bir müze haline getirildi (1935). Cami yapıldığında kapatılan mozaik ve duvar freskleri temizlenerek ortaya çıkarıldı. Yakın dönemde de, yeniden (1987-1988), Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan mahzenin duvar kalıntıları ortaya çıkarıldı.
   Ayasofya'da, güney galerisinin ardında 30 000 kitaplık bir kütüphane vardı. İznik çinileriyle süslü olan bu ek yapı, Osmanlılar döneminde yapılmış (1739-1742), ayrıca Türk mimarlığının en seçkin örneklerinden birini oluşturan bir şadırvan ile (1740), muvakkithane ve sıbyan okulu eklenmiştir.
   Ayasofya dikdörtgen biçiminde, kareye yakın planlıdır. Mihrapla birlikte boyu 80,9m, eni 70m'dir. Orta kesimde yükseklik 24,3m'dir. Dört büyük fil ayağına dayanan kubbenin çapı 33m'dir. Kubbenin yerden yüksekliği 55,6 m'yi bulur.
   Yapının bütün ağırlığını 107 sütun taşımaktadır. Bunların çoğu yeşil somaki mermerden, bir bölümü de vişne rengi Mısır porfirindendir. Alttaki sekiz yeşil somaki sütun, Efes artemis tapınağında getirtilmiştir. Geri kalan bütün mermerler, Marmara adalarındandır.
   Ayasofya genel görünümü, çizgilerindeki uyumu, orantılarıyla, kendinden sonraki bütün kubbeli yapıları etkilemiş olan gerçek bir mimarlık başyapıtıdır. Ayrıca iç süslemeleri, mozaikleri freskleriyle, insanlık tarihinin en büyük yapıtlarından birini oluşturur.

Ayakkabının Tarihi

aklindaki.blogspot.com
Ağaya giyilen giyim eşyası. İlk "ayakkabılar" ayağı korumak için tabana bağlanan ağaç kabuklarından, hayvan derisinden ya da saz saplarından oluşuyordu. Mısırlılar, palmiye ve papirus yapraklarını örerek sandaletler yapıyorlardı. Yunanlılar ve Romalılar tahta ya da deriden düz tavanlı ve bağcıklı sandaletler giyiyorlardı. Bu sandaletlerin yapılışında sağ ve sol ayak arasında bir fark gözetiliyor ve tabanlar ayağın kıvrımlarına göre kesilerek yapılıyordu. Romalılar yalınayak hemen hiç gezmezlerdi ve ayakkabının modelini önemserlerdi, çünkü bazı ayakkabılar giyenin toplumsal konumu gösterirdi.

   XIII. yy'da İngiltere'de modaya uyan erkekler, burunları uzun ve sivri ayakkabılar giyiyorlardı. Sivri uçlar sonradan öylesine abartıldı ki, ince zincirlerle dizlere tutturulmaya başlandı. sonunda bu tuhaf uzunluklar, bir yasayla düzenlendi: Krallık ailesinden olanların belli uzunlukta, sıradan insanların belli uzunlukta burunları olan ayakkabılar giymesine izin verildi. XV. yy'ın sonlarında bu moda sona erdi ve işlevsellik ön planda tutularak, tahta ayakkabıları yaygınlaştı. Elizabeth I döneminde kadınlar için daha dar ve yüksek topuklu ayakkabılar ortaya çıktı. Ayakkabılara fiyonk ve dantel gibi süsler yapıştırılmaya başlandı.
   XVIII. yy., Batı ülkelerinde Fransız etkisini başlattı. Kadınlar süslü, deri ya da ipek, yüksek ökçelere ayağın kemerinin altına yerleştirilmiş ayakkabılar giymeye başladılar. Fransız devriminden sonra klasik modaya dönüş oldu; düz ayakkabılar, sandaletler ve İngiliz tipi dayanıklı botlar giyilmeye başlandı.
   Eski Türkler, daha Orta Asya döneminde, deriden çizme ve çarıklar yapıyorlardı. Osmanlılarda ayakkabılar, Romalılar da olduğu gibi giyenin konumunu da gösterirlerdi: Çeşitli mesleklerden insanların ayakkabıları farklıydı.

16 Ağustos 2013 Cuma

Armstrong, Louis Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
ABD'li siyah trompetçi, şarkıcı ve orkestra şefi (New Orleans 1900-New York 1971). 13 yaşında, New orleansta Waifs topluluğunda çalmaya başlayan Louis Armstrong (takma adı Satchmo'dur), New Orleans ve Mississippi ırmaklarında çalışan gemilerde kornet çaldı.
   1922'de Şikago'daki King Oliver grubuna katıldığında ilk kez büyük bir dinleyici kitlesine ulaştı. 1923'te Oliver'la birlikte, siyah sanatçıların ilk yapıtlarından bazılarını plağa çaldı. 1925'te, Fletcher Henderson'un New York topluluğunda solo trompetçi olarak çaldıktan sonra Chicago'ya döndü ve kendi topluluğunu (Louis Armstrong Hot Five) kurarak, bu toplulukla plağa "Klasik Chicago Dixieland" diye adlandırılan parçaları çaldı.

  1932'de Armstrong başarılı Avrupa turlarının ilkini gerçekleştirip, radyo programlarıyla, oynadığı filmlerle ve televizyon filmleriyle, ününü dünyanın her yanına yaydı. Ayrıca, kendine özgü "şarkı sözleri yerine ritme uygun sesler çıkarmaya" dayanan üslubuyla, boğuk, kısık sesiyle şarkıcı olarak da en az trompetçiliği kadar ün yaptı

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Aşık Veysel Kimdir? Gerçek adı nedir? Yapıtları nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk halk şairi (Sivrialan, Şarkışla, Sivas 1894-ay.y. 1973). Bir çiftçinin oğlu olan Aşık Veysel (asıl adı Veysel Şatıroğlu'dur), yedi yaşındayken bir çiçek salgınında gözleri kör olunca, eline verilen sazla oyalanmaya çalıştı. İlk saz dersini Çamşıhlı Ali Ağa adlı birinden alıp, 1928'den sonra gezgin halk şairliğine balkayarak, Cumhuriyet'in onuncu yıldönümünde, üç ay yaya yürüyerek geldiği Ankara'da şiirlerini okudu (1933) ve ünü hızla yayuldı. O tarihten sonra Anadolu'nun birçok yerini gezip, büyük kentlerdeki aydınlarla ilişki kurdu; türkülerini ilk kez İstanbul radyosunda okudu. Ahmet Kutsi Tecer'in ilgisiyle şiirlerini yayınlayıp (1941-1944), önce Arifiye ve Hasanoğlan (1942-1944), sonra Eşkişehir Çifteler köy enstitülerinde halk türküsü öğretmenliği yaptı.


Çağımız halk şairlerinin en güçlülerinden sayılan Aşık Veysel, aşk, doğa, tasavvuf inançları, toplumsal gerçekler gibi çeşitli temaları halk şiiri geleneği içinde ustaca birleştirmiş, çağdaş kültürün verilerinden de yararlanarak, halk şiirinin dil, deyiş ve öz açısından zenginleşmesine katkıda bulunmuştur.

Yapıtları: Deyişler (1944), Sazımdan sesler (1949), Dostlar Beni Hatırlasın (bütün şiirleri, 1970)