21 Ağustos 2013 Çarşamba

Eskimolar Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
Anayurtları olan Kuzey Amerika ile Sibirya'nın kuzey doğu ucundaki kutup ve askutup bölgelerinde deniz kıyılarında yaşayan halk. Eskimoların yaşadıkları bölgeler, dört ülkenin topraklarında (ABD, Kanada, Rusya ve Grönland) bulunur. Yaklaşık 120 000 Eskimonun büyük bir bölümü Kutup çemberinin güneyinde yerleşmiştir; nüfusun yaklaşık 42 000'i Aleut adaları ile Alaska'da, 25 000'i Kanada'da, 1 500'ü Sibirya'da, 50 000'i de Grönland'da yaşar.
   Eskimo dilinden olmayan Eskimo sözcüğü "çiğ et yiyenler" anlamına gelir. Doğu Kanada'da yaşayan Algonquin Kızılderilileri tarafından, hayvan postundan giysiler kullanan ve usta birer avcı olan komşularını belirtmek için kullanılmış, sonradan, ülkeye gelen Avrupalı gezginler tarafından da benimsenmiştir. Eskimolar kendilerine, "gerçek halk" anlamında, İnuit (Yupik lehçesinde: Yuit) derler.
   Eskimoların oturdukları yerler, yeryüzünün iklim koşulları en sert bölgeleridir. Bölgenin bitki örtüsü genelde tundralardır: Alçak, düz ağaçsız, toprağın birkaç santimlik üst bölümünde buzun eridiği kısa yaz mevsim mi dışında, sürekli buz tutmuş olduğu düzlükler. Aralarından bir bölümü, ırmak kıyılarına yerleşmiş (balıkçılıkla ya da rengeyiği yetiştirmekle geçinirler) olsalar da, Eskimoların büyük bölümü öncelikle deniz hayvanları (fok, mors ve balina) avcılığıyla uğraşırlar; kültürlerinin yapısı ve başlıca özellikleri, temelini hep denizden almıştır.
   Geleneksel Eskimo kültürünün en çarpıcı yönlerinden biri, Kutup bölgesinde 8 000km'lik geniş bir alana yayılmış olmasına karşın, büyük ölçüde türdeşliğidir. Bu kültürün temel din, toplum ve ekonomi kurumları bölgenin her yerinde birbirine benzer. Buna karşılık, özellikle batı bölgelerinde, geleneksel akrabalık ilişkilerinde farklılıklar görülür; dilleriyse başlıca iki lehçeden oluşur. İnupik lehçesi (Grönland'dan Batı Alaska'ya), Yupik lehçesi (Güneybatı Alaska ve Sibirya).

Ergenekon Destanı

aklindaki.blogspot.com
Göktürklerin türeyişini anlatan destan. Çeşitli kaynaklarda değişik biçimlerde anlatılan Ergenekon destanında, ortak nokta, Türklerin bir kurttan türemiş oldukları efsanesidir. Destanda bu türeyiş şöyle anlatılır: Göktürkler komşu uluslardan biri tarafından yok edilirler. Ancak bu kıyımdan on yaşında bir çocuk sağ kalır. Kolları ve ayakları kesilip bir sazlığa atılan çocuk bir kurt tarafından beslenmeye başlanır. Çocuğun yaşadığını öğrenen komşu ülke hanının, çocuğu öldürtmek için sazlığa asker göndermesi üstüne, kurt, çocuğu Altay dağlarına götürür. Bir mağarada kurtla birleşir.

   Bu birleşmeden doğan on erkek çocuk büyüyüp evlenerek bulundukları bölgeden çıkarlar ve akarsuların, ağaçların, hayvanların bol olduğu, sarp dağlarla çevrili bir bölgeye yerleşirler. Ergenekon adını verdikleri bu bölgede 400 yıl kalarak çoğaldıktan sonra çevreye yayılmak isterler, ancak bir çıkış yolu bulamazlar. Bir demirci, dağların bir yerinde demir madeni olduğunu, bu maden eritilirse çıkış için yol açılabileceğini söyler. Bunun üstüne, demircinin gösterdiği yere bir kat dun, bir kat kömür yığan Göktürkler, 70 kere 70 körük koyup ateşi körüklerler ve madeni eritip bir geçit açarak dışarı çıkarlar. 400 yıl sonra komşu ulusla savaşıp onları yenerek öçlerini alırlar.

Metabolizma Nedir?

aklindaki.blogspot.com
Organizmada gerçekleşen bütün kimyasal tepkimeleri topluca belirten terim. Söz konusu tepkimelerin aşağı yukarı tümünde, "enzim" adı verilen, tepkime hızlarını yüzlerce, milyonlarca kez hızlandırma yeteneği bulunan karmaşık protein molekülleri, katalizör işleri görürler.
   Canlı hücrenin içindeki yapılan çoğu son derece karmaşıktır ve dönemsel olarak yenilenmeleri gerekir. Yeni moleküllerin yapım süreci "anabolizma" adı verilir. Yıpranmış ya da artık gereksinme duyulmayan yapıların, daha küçük moleküllere yıkılarak ya yeniden kullanılmaları ya da dışarı atılmaları süreciyse, "katabolizma" diye adlandırılır. Yalnızca kalbin pompalama hareketleri, kas kasılmaları ve sinir iletimi için değil, canlı hücrelerin büyük moleküllerini yapmak için gerekli kimyasal işleri karşılamak için de, büyük miktarlarda enerjiye gereksinme duyulur.Anabolizma ve katabolizma, metabolizmanın iki evresini oluşturur, birbirlerinden bağımsız olarak ve sürekli biçimde gerçekleşirler.

20 Ağustos 2013 Salı

Mevlana Celalettin Rumi Kimdir? Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
İslam mutasavvıf şairi ve mevlevi tarikatının kurucusu (Belh 1207-Konya 1273). Sultan ül-Ulema ("Bilginler Sultanı") Bahaettin Velet'in oğlu olan, yaklaşan Moğol tehlikesi üstüne ailesini ve müritlerini toplayarak  Hicaz-Şam yoluyla Anadolu'ya geçen (1221) babasıyla birlikte Anadolu'ya gelen, Bahaettin Velet ölünce (1231) halkın isteğiyle yerine geçen Mevlana Celalettin Rumi, babasının halifelerinden Seyit Burhanettin Tirmizi Konya'ya gelince (1232), onun gözetiminde tasavvuf eğitimi gördü. Bir söylentiye göre öğretimini tamamlamak için Halep ve Şam'a gidip, Tirmizi'nin ölümünden sonra medreselerde ders verdi. Sürdüğü düzenli yaşam Tebrizli Şems'in Konya'ya gelişiyle (1244) bozuldu: Öğretimi, vaazlar vermeyi bırakıp, Şems'le haftalarca süren inzivalara çekilmesi öbür müritleri tarafından tepkiyle karşılandı. Öldürülmekten korkan Şems Şam'a kaçtıysa da, Mevlana'nın oğlu Sultan Velet'i göndermesi üstüne geri döndü. Çok geçmeden tepkiler yeniden baş gösterince, Şems'in yeniden ortadan kabolması (1247; bazı kaynaklara göre aralarında Mevlana'nın oğullarından Alaettin'in de bulunduğu 7 kişi tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür) üstüne, onu bulmak için iki kez Şam'a gittiyse de bulamadı ve Şems'in kendi içinde yaşadığına inanarak avunmaya, ona duyduğu sevgiyi dile getirdiği gazeller yazmaya başladı. Bir süre sonra Şems'in yerine Selahattin Zerkubi'yi (1259), Zerkubi ölünce (1263) de Selahattin Çelebi'yi halifeliğe alıp, ünlü Mesnevi'sini bitirdikten bir süre sonra öldü ve babasının yanına gömüldü. Türbesi Bedrettin Tebrizi tarafından yapıldı.

   Farsça-Türkçe karışık bir şiiri dışında bütün yapıtlarını Farsça yazan Mevlana, Doğu İslam kültürünün en büyük filozof ve şairlerindendir. Irk, din ayrımı gözetmeden bütün insanlığa seslenen, birliği, hoşgörüyü, iyiliği öğütleyen, aşkı en yüce değer sayan düşüncesiyle, yalnızca Türk şiirini değil, Doğu şiirini de etkilemiş, görüşleri günümüze kadar yaşayarak, yakın dönemde Batı ülkerinde de birçok yandaş bulmuştur. Birçok dile çevrilen, açımlanan Mesnevi'si, ayetler, hadisler, Senai, Attar gibi şairlerin şiirlerinden alıntılar, öyküler, Mevlana, akla dayanan, aklın kurallarıyla sınırlanan bilgiye karşı çıkarak felsefeyi reddetmiştir. Görüşüne göre, akıl insanı yanıltır; gerçeğe götürmez. Bilginin kaynağı sevgidir, sezgidir. Gerçeğe aşk yoluyla kendinden geçip, kendini derin bir aşka bırakma yoluyla ulaşılabilir. Yapıtlarının Türkçe'de son çevirileri, Mevlana ve mevlevilik üstüne araştırmaları da bulunan Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yapılmıştır.
   Diğer Yapıtları(Eserleri): Divan-ı Kebir(24 ayrı Divan'dan oluşur; 1959'da 5 cilt olarak basılmıştır), Fihi Ma Fih (Muinettin Pervane'nin konağında yapılan toplu söyleşilerdeki sözlerinde oluşur; yaşamına, dönemine ilişkin bilgileri kapsar), Mecalis-i Seb'a (camilerdeki vaazlarından oluşmuştur. Arapça bir hutbeden sonra açıklayıcı öykülere geçilir; 7 bölüm olarak 1965'te basılmıştır.), Mektuplar (döneminin ileri gelenlerine yazılmış mektupları içerir; 1963'te basılmıştır), Rubailer (1964'te basılmıştır).

Yunus Emre Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (XIII. yy'ın ilk yarısı- XIV. yy'ın başı). Yamamıyla ilgili kesin bilgi bulunmayan Yunus Emre, velayetnamelerden ve menakıpnamelerden çıkarılan bilgilere göre, iyi bir öğrenim görmüş, Taptuk Emre'nin dervişi olarak yaşamını Tanrı'ya adamış, bu arada Anadolu'nun bir çok kentine, Azerbaycan'a ve Şam'a geziler yapmış, Konya'da Mevlana ile görüşmüştür. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde (Bursa, Sivas, Erzincan, Isparta, vb.) mezarının bulunduğu ileri sürülmüşse de, Mihalıççık ilçesine (Eskişehir) bağlı Sarıköy'de öldüğü varsayılarak, bir anıtmezar yapılmıştır.

   Anadolu'da gelişen tekke şiirinin ve tasavvuf düşüncesinin ilk ve en önemli öncülerinden biri olan Yunus Emre, şiirlerinde, içten ve katkısız bir tanrı sevgisini dile getirmiş, insanın bu dünyada tanrısal değerleri aramakla, nefsinden sıyrılıp Tanrı'ya ulaşmak için tasavvuf yoluna girmekle yükümlü olduğunu, acımanın, erdemli yaşamanın, nefse düşkünlüğü yenmenin, insanı adım adım Tanrı'ya yaklaştıracağını ileri sürmüş, birçok şiirinde yalın halk dilini kıvrak bir ustalıkla kullanmış, sonraki şairleri büyük ölçüde etkilemiştir.

Ahmedi Kimdir? Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk hekimi, bilgini ve şairi (Uşak 1334'e doğru-Amasya 1413). Mısır'da Şeyh Ekmelettin'den ders alan Ahmedi (asıl adı Tacettin İbrahim Bin Hızır'dır.), dinbilim, pozitif bilimler ve hekimlik öğrenimi gördü. Germiyanoğlu Süleyman Şah, Yıldırım Bayezit, Timurlenk, Süleyman Çelebi, Emir Sultan ve Çelebi Mehmet'in hizmetinde çalıştı.
   Ölçülü, titiz bir çalışmanın ürünleri olan şiirlerinde Yunus, Aşık Paşa ve Firdevsi'nin etkisi görülen Ahmedi'nin, İskendername (1390) adlı mesnevisi, ansiklopedik bilgilerle donatılmış ve sonuna Osmanlı tarihiyle ilgili bir bölüm eklenmiştir; bu bölüm ilk Osmanlı vakayınamesi sayılabilir. Mirhad ül-Edeb adlı yapıtıysa Farsça yazılmış manzum bir sözlük çalışmasıdır.
   Diğer Yapıtları(Eserleri): Divan, Cemşid-ü Hurşid (mesnevi, 1975'te basıldı), Tervih ül-Ervah (tıpla ilgili mesnevi), Bedayi üs-Sihr fi Sanayi üş-Şi'r.

Aşık Paşa Kimdir? Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (Kırşehir 1272-ay.y. 1333). Yaşamı üstüne bilgiler çeşitli menkıbelere dayanan Aşık Paşa'nın (asıl adı Ali'dir.) Horasanlı Baba İlgyas'ın soyundan geldiği, Baba Muhlis'in oğlu olduğu bilinmektedir. Sefir olarak Mısır'a gittiği, Esir Çoban'ın oğlu Timurtaş'ın vezirliğini yaptığı onun düzenlediği ayaklanmanın başarısızlığa uğraması üstüne gene Mısır'a kaçtığı ve hapsedildiği, dönüşünde Kırşehir'de hastalanarak öldüğü söylentileriyse pek doğrulanamamaktadır. Bununla birlikte, çağının siyasal hareketlerine karıştığı, Kırşehir'de kurduğu (babasının ya da kendisinin) bir zaviyede sünni inançlara uygun bir mutasavvıf olarak düşüncelerini yaymaya çalıştığı kesindir.
   Aşık Paşa'nın güçlü bir şair olduğu söylenemezse de, Türkçe'nin gücünü kavramış olması, ulusal dile dayanan bir edebiyatı yaratmaya çalışması, ona edebiyat tarihinde önemlice bir yer ayrılmasını gerektirir. Düşüncelerinin halk tarafından anlaşılması ve yayılmayı kaygısıyla şiirlerini Türkçe yazmış, öğretici olma istediğini ön planda tutmuştur.
   Başlıca Yapıtları: Garibname, Fakrname, Vasf-ı Hal, Hikaye (mesnevi), Kimya Risalesi (mesnevi).